Bisiklet ile gezilerde bu zamana kadar tamir malzemeleri taşımıyordum. Genellikle bisiklet ile şehir içi gezdiğimden dolayı tamir malzemelerine gerek duymuyordum. Patlarsa da şehir içinde patlar. Yürüyerek en yakın tamirciye giderdim. Ancak bu geziden sonra tamir malzemelerini yanımda getirmeye başladım.
Kavak kasabası / belediyesi Konya′nın İçeri Çumra ile Hatunsaray arasında kalan Meram ilçesine bağlı ve şu anda mahalle olarak geçen bir yerleşkedir. Konya ile arası yaklaşık 45 kilometre, Hatunsaray köyüne 10 kilometre, İçeri Çumra′ya yaklaşık 20 kilometre uzaktadır.
Konya dışına gezme ile ilgili bir planım yok iken can sıkıntısıyla ve bir gaz ile, arada aklıma gelen, bisikletle Kavak belediyesine gidip, oradan Hatunsaray köyüne geçip Akören yolu üzerinden Konya′ya dönüş turunu yapmaya karar verdim. Evdeyim ve saat 11 – 11:30 arası. Yemek, yolluk hazırladım ve hızla yola çıktım. Karaman yolu ile Akören yolu arasında kalan yol üzerinden saatte ortalama 30 kilometre hız ile Konya′dan kısa sürede çıktım.
İlk olarak Konya Ovasının düzlüğünün verdiği avantajla Konya′dan çıkmak hızlı oldu. Konya′dan bu taraflara baktığımda bir dağın değişik biçimli olduğunu görürdüm ancak tam olarak orada ne olduğunu anlayamazdım. Yakınlaştıkça oranın aslında dağdaki kayaları parçalama tesisi olduğunu farkettim. Bisikletle yakınlaştıkça sürekli kamyonlar geçiyordu. Haliyle yakınımdan geçerken kamyonun rüzgarı ve sesi yüzünden rahatsız ettiği de oluyor. Bunu düşünen kamyon şoförlerinin bazıları da yanımdan geçerken benden olabildiği kadar uzaktan geçmeye çalışıp bana da selam verirlerdi.
Birçok insan bunu düşünmez ancak bisikletliler rahatsız oluyor. Kocaman makinenizle yol boş ise bir zahmet kenardan geçin.
İlk olarak Kayhöyük köyüne ulaştım. Normal bir köy ancak köye ismini veren höyüğü de girişte hemen farkedilebilir. Konya′da yüzlerce höyükten birisi. Bunların içerisinde neler vardır neler. Köyü geçer geçmez dağa çıkmaya başladım. Dağın ardı Kavak Belediyesi. Dağa çıkarken taştan kum yapma tesisinin yanıbaşından geçtim. Tepeye çıktığımda ise Hatunsaray ile Meram Dere (Botsa) Köyünü görebiliyordum.
Dağın üstünde, tepelerin arasında bir aşağı bir yukarı gittikten sonra dağın sonuna geldim. Yokuş aşağı Kavak belediyesine doğru bisikletimle rüzgarı hissederek salına salına indim. Saat yaklaşık 15:00. Kavak kasabasının merkezinde bir banka oturdum, dinlenerek enerjimi toparladım.
Normalde Hatunsaray tarafına gitmeyi planladıydım ancak daha önceden gittiğim için Çumra yönüne mi gitsem diye düşündüm. Ha sağa ha sola ne farkeder, ikisinin arasındaki mesafe hemen hemen aynıdır diye tahmin ettim ve Çumra tarafına gitmeye karar verdim. Bu kararımla başıma nelerin geleceğini bilmiyordum tabi 🙂
İlk olarak Seçme köyü üzerinden direk İçeri Çumra′ya gidebilir, 20 kilometrelik yolu sağa, sola sapmadan, nisbeten daha kolay geçebilirdim. Bu yolun varlığından haberim yoktu ve bu yolu bilmeden es geçtim. Kasabanın arka tarafından İçeri Çumra′ya doğru giden yol olduğunu zannettim ancak bir parça yanlış yöne doğru, çapraz şekilde güzergahtan saparak yinede Karaman yoluna doğru olacak şekilde topraklı bir yoldan gitmeye başladım. Tarlaların arasından çalışan köylüleri seyrede seyrede -nereye gidiyor la bu?- dercesine tuhaf bakışlar altında yoluma devam ettim. Bu yol, May Barajı olarak adlandırılan baraj gölüne doğru giden bir yol imiş.
Sürdükçe sürüyorum, o sıra şarkı da çalıyor telefonda. Bazen düz bir yol, bazen kıvrımlı şekilde peşi sıra tepeleri geçiyorum. Her geçişimde Karaman yolunun çıkacağını arzuluyorum ancak nafile. Yaklaşık 10 kilometre uzunluğunda diye tahmin ettiğim yol bir türlü bitmiyor. Kavak belediyesi ile İçeri Çumra arasında bu yol boyunca yaklaşık 35 kilometre bisiklet süreceğimi nereden bileyim.
Şarkı dinleyerek giderken karşımdan, ağaçların arkasından bana doğru 2 köpek havlaya havlaya koşuyor. Hemen durdum ve kapattım müziği. Ben durunca onlarda durdu. Köpeklerin hareket eden nesnelere merakı olur.
İyi ki de durdular! Durmayadabilirlerdi 🙂 Yol kenarından 3-5 tane koca koca taş aldım, bisikletin arkasına koydum ve yürüyerek köpeklerin yanından yol boyunca geçtim. Beni umursamadılar ve kendileriyle uğraştılar. Yavaşça onları geçtim, atladım bisiklete ve sürmeye devam ettim.
Büyükçe bir tarlada bana epey uzakta çoban, küçük baş hayvanlarını Kavak kasabasına doğru çoban köpekleri ile birlikte götürüyor . Bisiklet sürerken bunları biraz seyrettim ve yoluma bakarak devam ettim. Kısa süre sonra arkama baktığımda bana çok yaklaşmış ve geri dönen çoban köpeğini fark ettim. Köpek çok uzaktan bana doğru koşmuş, benim insan olduğumu fark etmiş, geriye dönüyor ve ben o sıra fark ediyorum. Vay be. Dağ başında haberim olmadan köpek yemi olabilirdim 🙂
Bu psikoloji ile tepeler arasında ilerlerken 1-2 tane barakaya denk geldim. Ancak insan yok gibiydi. Bu barakaların arasından köpek yavruları fırladı, yanıma koşa koşa geldiler ve çevremi kuşattılar. -Aaa ne kadar sevimli köpekler- diye düşünmeden evvel -ananız nerede?- diye düşündüm, tırstım. Baktım başka köpek gelmiyor, elimi çabuk tuttum, çektim fotoğraflarını, güzel kuçu kuçular diyerek yanlarından uzaklaştım. Belli olmaz, arka taraftan koşa koşa gelir, hiç gereği yok dağın başında böyle bir aksiyona.
Bir süre bu arazide pedal çevirirken bir dönemeçte ve yol kenarında bir kaç tane çukura denk geldim. Tuhafıma gitti. Bisikletten indim ve çukurların yanına gittim. Çit ile bazı yerlerini çevrelemişler. Alakasız bir yerde bu çukurlar neden var? Tabanı da iri iri çatlaklarla dolu. Bisikletten kameramı aldım ve yan taraftan çukurun aşağısına indim. Değişik bir görüntü! Elimin rahatça girebileceği şekilde derin çatlaklar…
Bu çukurlarda çok fazla vakit kaybetmek istemedim. Çatlaklar çukurda olan bir kişi için tuhaf bir görüntü sunsa da -aralarından yılan çıkar mı acaba- diye düşünmemden dolayı yeter diye düşündüm ve apar topar tırmanarak çıktım. Diğer çukurlara da baktım. Diğerleri bu çukura göre daha küçük.
Vakit daralıyor, fazla durmadım ve bisiklete doğru yöneldim. Malzemeleri çantaya koydum, bisikletin fotoğrafını çektim. Bisiklete binip gideceğim ancak bir şey fark ettim. Arka teker patlamış!
Şu anda bulunduğum konum yerleşim yerlerine en uzak yer. Köye bile uzak. Konya′ya yaklaşık 60-70 kilometre uzaktayım. Kavak belediyesine 15-20 kilometre. Çumra′ya kim bilir kaç kilometre. Geriye dönemem. Aşağıdaki fotoğraflar bisikletin tekerinin patladığı zamana ait. Nerede olduğumu daha iyi anlayabilirsiniz.
Yapacak bir şey yok, hayırlısı dedim, yanımdaki el pompası ile 300-500 metrede bir tekeri şişirerek acele ile bisiklete atlayıp sürerek bir süre ilerledim. Asfalt yol görme arzusuyla her tepeyi aşmamda yeni tepeler ile karşılaştım. Bir göle ulaştım. Önüne taştan set çekilmiş, baraj oluşturulmuş bir gölet.
Buradan itibaren fotoğraf çekmedim, telefonun şarjı bitiyordu. Ayrıca benim telefonun bataryası da arızalı olduğu için yüzde 20-30 olsa bile kapanabiliyordu. O yüzden de tedirgindim. Barajın taştan setinin üstüne çıktım, asfalt yol yok. Setin arkasına geçtim ve toprak yola devam ettim.
Kısa süre sonra bir insan evladına denk geldim. Göksu nehrinden Konya′ya su taşınacak mavi tünel projesinin yapım aşamasında boru döşenmiş bir yere denk geldim. Bu kişi de burada çalışan birisi. Tek başına. Telefonum çekmiyor. Bu kişiyi Konya′dan gelen bir araba bir müddet sonra alacakmış. Onları bekliyor. -Benide alırlar mı acaba bisikletle beraber?- Diye sordum. Zannetmiyorum gibisinden bir şeyler dedi. Vakit akşama yakın ve vakit kaybetmeden gitmem gerekiyordu. Bir tepenin aşağısındaydık ve tepenin yukarısında birkaç tane yapı göze çarpıyordu.
- Şu yukarıda asfalt yol var mı?
- Var ama şu arkadaki toprak yoldan, tepeyi aşıp gidersen, senin için daha kolay olur, orası daha yakın.
- Ne kadar yakın?
- 2-3 kilometre sonra asfalt yola varırsın, oradan İçeri Çumra′ya geçersin.
- Tamam
Dedim ve oradan gitmeye başladım. Tepeyi aştım ve uzaktan İçeri Çumra′yı görüyordum. Dağın başındaydım, İçeri Çumra aşağıdaydı ancak daha asfalt yola ulaşıp ardından İçeri Çumra′ya geçmem gerekiyordu ve akşam olmak üzereydi.
Toprak yol iyice kötüleşti, artık kumlu yolda ilerliyordum ve teker bazen yarısına kadar batıyordu. Pompa ile şişirmeyi bıraktıydım. Bu sıralarda şişirmeye çalışsamda şişmedi. Patlak tekerlek ile oturağa oturmadan, ayakta, kumlu, topraklı yolda ha bire bisiklet sürüyordum.
O bana tavsiye veren adamı da gayet güzel bir şekilde anıyordum!! Bu yoldan geçeceğime uzun olsaydı da asfalt yoldan geçseydim diye söylenip durdum. Ayrıca yol da bitmiyor, nasıl 2-3 kilometre ise. Bu yolun kenarında ise su taşınacak kocaman borular var. Göksu′dan gelecek su buradan geçecek anlaşılan. Yol üzerinde bir araba gördüm. Birisi var, arabanın arkasına oturmuş, direkt bana bakıyor. Adamın yanında da bir sürü köpek var. İlginç bir görüntü.
- Selamun Aleykum
- Aleykum Selam
- Teker patladı da uğraşıyoruz işte, asfalt yola ne kadar kaldı?
- 1-2 kilometre, yakın hemen arkada. Bu bisikletle gelinir mi buraya? (köpekler havlar, adam onlara bağırır)
- İşte, kem, küm. Hadi by
Akşam oldu olacak, hava kararıyor ve sonunda asfalt yola ulaştım. Dağ başındayım ve Seçme köyü arkamda. Yaklaşık 10 kilometre boyunca bu yoldan bisiklet sürmeye başlayacağım.
Vakit geçirmeden son sürat sürmeye başladım. Daha yolun başında kafa karardı. Önümü dahi göremiyorum. Asfalt bozdu, girintili çıkıntılı bir yol haline geldi. Tekeri şişirmeden, tekerin jantını umursamadan, can havliyle, oturmadan bisikleti sürüyorum. Ama önümü görmekte zorlandığım için yolu görebilmek adına sürekli ön tekere doğru bakıyorum. Bazen sol taraftaki ara sıra denk gelen tesislerden ana yola kamyon, grayder gibi araçlar çıkıyordu. Şunlara yetişsem de beni alabilirlerse alsınlar diye düşündüm ama yetişemedim. Araba da geçmiyor buradan, birini durdursam da sorsam.
Derken sol taraftan, tarladan bana doğru yaklaşan bir hışırtı ve çan sesi duydum. Köpek geliyor belli. Sesini ve hırıltısını da duymaya başladım. Patlak tekere ve havanın karanlığına rağmen hızımı arttırmaya çalışıyorum, önümü göremiyorum ve arkamda bir köpek beni kovalıyor.
Yola ulaştı ve hemen arkamda. -Heyt, hoyt- diye bağırdım ve ardından köpek peşimi bıraktı! Nasıl rahatladım 🙂 Ne köpekmiş arkadaş, yol boyu bunlarla uğraştık. İyi yine de geçtiğim onca yerde kurtta çıkabilirdi karşıma.
Caddede bu zamana kadar hiç ışık ve lamba yoktu. Köpeği atlattıktan bir süre sonra yol bitimine yakın İçeri Çumra′ya yaklaştığımın alameti olan cadde lambalarına ulaştım. Ulaşmadan hemen önce zincir çıktı. Lambanın altına yürüdüm ve altında zinciri düzelttim. İçeri Çumra′ya ne kadar kaldığını tam olarak bilmiyordum.
Bu sırada Çumra’ya doğru giden bir arabayı durdurdum. Çumra’ya kadar beni götürmesini istedim. Ana yola az kaldığını ve arabada yük olduğu için alamayacağını söyledi. Biraz daha bisiklet ile gittikten sonra İçeri Çumra′nın Karaman yolu ile bağlanan ana çıkışına ulaştım. Çumra′dan İçeri Çumra′ya giden yolda sağa sola sapmadan direkt Karaman yoluna çıkan ana yol burası. Saat 20:00 civarı.
Petrol istasyonunun karşısında esnafların olduğu konumda durdum. Bisikleti kilitleyip burada bırakmak istemedim. Otobüs gelmiyor, minübüse bisiklet büyük olduğu için sığmıyor.
Otostop çekmeye çalışıyorum, bisikleti de alabilecek Konya′ya giden yok. Çaycılara yanaşan işçi kamyonetindeki elemanlara Konya′ya gidip gitmediğini sordum. Gidiyormuş, vaziyeti anlattım, almadı. Alsan ne olacak, kamyonetin arkası boş, gitmişken götürürdün. Keyfi bilir, diyecek bir şey yok.
Çumralı ancak Konya merkezde yaşayan bir arkadaştan yardım istedim. Telefonun şarjı da bitmek üzere olduğundan kısa konuşuyorum. Telefon şaşırttı beni, ha kapandı ha kapanacak derken iyi idare etti. Hava Ekim ayının ilk haftaları. Gündüz orta sıcak, akşam soğuk. Arkadaşın dediğine göre bir otobüs gelmesi gerekirken gelmedi, başka bir güzergahtan gitmiş.
Kilidim araba tekerleğini bile kilitleyerek türden kalın. Ancak çok bisiklet çaldırdığım için akşam akşam hele hele şehir dışında bir yere bisikleti bırakmak istemiyordum. Tekeri bırakıp geri kalanı çalarlar diyede çekiniyorum 🙂 Ertesi gün sadece tekeri görmek istemiyorum haliyle.
Mecburen bisikleti orada kalın bir demir direğe kilitledim. Bir süre bekledikten sonra otobüs geldi. Bisikleti de almadılar, ne vicdansız insanlar var arkadaş, alsan ne olacak yani. Saat 22:00. Bıraktım bisikleti ve Konya′ya döndüm.
Ertesi gün tekrar gelip bisikleti otobüse attırdım, Konya′ya getirdim. Direk tamirciye götürdüm. Sadece teker patlamış, janta bir şey olmamış. Hoyratça bisikleti kullandım sadece tekerin patlaması şaşırttı. Komple tekeri değiştireceğimi düşünüyordum. Bisiklete saygım arttı resmen 🙂 O günden bugüne canavar ismini hak ediyor.